İnsanoğlunun geleceğini tehdit eden şeyin çoğu zaman “açlık” değil, “alıştığı tokluk” olduğu söylenir. Bu söz, modern dünyanın yaşadığı krizi özetler niteliktedir. Tarih boyunca toplumlar, zor şartlarda ayakta kalabilmek için dayanışma, fedakârlık ve adalet değerlerini güçlü tutmuşlardır. Ancak refah ve rahatlık, insanı çoğu zaman rehavete sürüklemiş, başkalarının acılarını görmezden gelmesine neden olmuştur.
Bugün dünyanın farklı bölgelerinde, özellikle Gazze’de yaşanan insanlık dramı, bu gerçeğin en somut örneğini önümüze koymaktadır. Bombaların altında hayat mücadelesi veren, çocuklarını açlıkla, yoklukla büyütmek zorunda kalan mazlumların çığlıkları, dünyanın büyük bir kısmı için gündelik hayatın gürültüsü arasında kaybolmaktadır. Müslüman coğrafyalarda ise bu tabloya karşı çoğu zaman “seyirci kalma” hali hâkimdir. Tokluğun, rehavetin ve konfor alanlarının esiri olan toplumlar, mazluma sahip çıkmakta geri durmakta; adeta kendi unutkanlıklarının kurbanı olmaktadırlar.
Hz. Peygamber (s.a.v.) ve sahabe dönemine baktığımızda, İslam toplumunun merkezinde adalet, yardımlaşma ve mazlumun yanında durma ilkeleri vardır. Ensar’ın, muhacirlere evlerini, ekmeklerini ve gönüllerini açması, tarihte eşi benzeri görülmemiş bir fedakârlık örneğidir. Sahabeler, “kardeşi açken tok yatan bizden değildir” anlayışını bir hayat düsturu hâline getirmişlerdir. Oysa bugün, Müslümanların büyük bir kısmı sofralarında fazlasını tüketirken, Gazze’de bir çocuğun bir parça ekmeğe ulaşamıyor oluşu derinden hissettirilmemektedir.
Sosyolojik açıdan bakıldığında, toplumların yükselişi çoğu zaman çile ve mücadele dönemlerinde gerçekleşmiştir. Rahat ve konfor dönemlerinde ise değerler unutulmuş, toplumsal dayanışma zayıflamış, ahlaki çözülme hızlanmıştır. İbn Haldun’un Mukaddime’sinde ifade ettiği üzere, topluluklar güç ve refaha ulaştıklarında, dayanışma ruhunu kaybedip çözülmeye başlarlar. Bugünün İslam dünyasında yaşanan rehavet, bu tarihsel döngünün güncel bir tezahürü gibidir.
Sonuç olarak, insanlık açlıktan değil, alıştığı rahatlıktan dolayı kendi sonunu hazırlamaktadır. Gazze’nin çığlığı, bizlere unuttuğumuz sorumluluklarımızı hatırlatmalı; rehavetin zincirlerini kırarak mazluma sahip çıkma görevini yeniden omuzlarımıza yüklemelidir. Aksi halde, hem mazlumların duasında kaybedenlerden, hem de tarih sahnesinde unutulanlardan olacağız.
Bu şiir, takipçimiz Büşra IRMAK tarafından kaleme alınmıştır.
Bu yazı, takipçimiz "Marka Kobiler" tarafından kaleme alınmıştır.
Bu yazı, takipçimiz "K. Sümeyye SANCAK" tarafından kaleme alınmıştır.