“Kural basit: Doğru söyleyen anlatmaya odaklanır, yalan söyleyen ise ikna etmeye uğraşır.”
Ne tuhaf değil mi? Büyüklerimiz eskiden hep derdi ki: "söz senettir.” İnsanlar verdikleri sözleri tutar, güvene en az bir imza kadar kıymet verilirdi. “Sözünün eri” deyimi de belki tam buradan doğdu. Çünkü güven, iki taraf için de hayati bir öneme sahipti.
Oysa bugün baktığımızda manzara çok farklı. Yalan öyle bir süslenip püsleniyor ki, değersiz olan şeyler altınmış gibi satılıyor. İnsanların zaafları, menfaatler doğrultusunda kullanılıyor. Değişen yaşam koşulları, insan ilişkilerinde derin tahribatlar bırakıyor.
Televizyon ekranlarından izlediğimiz hayatlarda sık sık “bu kadarı da olmaz” diyoruz. Şaşırıyor, üzülüyor, öfkeleniyoruz. Belirsizlikler artıyor, gelecek kaygısı büyüyor. İnsanlar her konuda taraf olup fikir beyan eder hale geldi; bu da aramıza görünmez duvarlar örüyor.
Şartlar mı insanları bu hale getirdi?
Yoksa insanlar mı şartların arkasına sığınıp bu hale geldiler?
Belli değil. Ama şu kesin: Menfaatler dünyasında doğmuş gibi hisseden milyonlar var. Çoğu kandırılmış, aldatılmış, güveni sarsılmış. Ne yazık ki utancı taşıyan taraf aldatılan olurken, aldatanda olması gereken mahcubiyet ortada yok.
Güven duygusu hayatın en temel yapı taşlarından biridir.
Ailede,
İş yerinde,
Sosyal yaşamda,
İkili ilişkilerde,
İş ortaklıklarında...
Her yerde güvene başvururuz. Ama bu duygu sadece kelimelerden ibaret hale gelirse, yozlaşma ve çürüme kaçınılmaz olur.
Toplumun tamamını ilgilendiren bu güven duygusu yeniden bireylere aşılanmalı. Gelecek nesiller “güven” kavramını yaşam felsefesi haline getirmeli. İnsanlar birbirinin duygusuyla, umuduyla, başarısıyla, parasıyla oynamamalı.
Çünkü güvenilir olmak yalnızca bir kişilik özelliği değil, insan olmanın en temel şartıdır.
Güven duymak, güven vermek… İşte asıl mesele bu.
Bu şiir, takipçimiz Büşra IRMAK tarafından kaleme alınmıştır.
Bu yazı, takipçimiz "Marka Kobiler" tarafından kaleme alınmıştır.
Bu yazı, takipçimiz "K. Sümeyye SANCAK" tarafından kaleme alınmıştır.