Sabır hem dünyevi hem de uhrevi anlamda başarının olmazsa olmaz anahtarlarından biridir. Uzun ya da kısa vadeli hedeflere ulaşmak için, sabır öğrenilmesi ve alışkanlık haline getirilmesi gereken bir haldir, yani süreklilik kazanması gerekir.
Sabrın sözlük anlamı; köken itibarı ile engelleme, tutma, bırakmama anlamlarına gelir. [1]
Başarı ve hedeflere ulaşma sabırla gerçekleşir. Dünyevi bir kalkınma ve manevi başarı sabır olmadan mümkün olmaz.
Aynı zamanda kontrolümüzde olmayan ya da istenmeyen olarak tabir edilen musibetlerde de psikolojik sağlığı korumak için sabır gerekli bir tutum haline gelir. Karşılaşılması olağan ve normal olan ölüm, kayıp, ayrılık gibi durumlarda da kişinin devam eden hayatında fiziksel ve zihinsel varoluş anlamını kaybetmemesi için de sabır gerekir. Bu durumda gereken sabır ise genelde sabır ile ilişkili olan tahammül kavramı ile aynı anlamda kullanılabilir fakat tahammül sabrı tam anlamıyla karşılamaz. Mebrure Doğan Sabır Psikolojisi adlı akademik çalışmasında sabırla ilişkili olan kavramları- sebat, azim, metanet, tahammül, umut ve iyimserlik, şükür, hoşgörü, acelecilik- ele almış ve aralarındaki bağlantıları detaylıca ele almıştır. [2]
Dinimiz bize dünya hayatıyla ilgili her konuda mutlaka bir çerçeve oluşturmuş ve hiçbir konuda boşluk bırakmamış din ve dünya bakışını, madde ve mana oluşumuzu asla ayırmamıştır. İnsanları, iman edenler ve etmeyenler olarak iki millete ayırdığımızda Müminlerin, sabrın yardımcı kuvvetini idrak ederek bu konuda kendini eğitmeye muhtaçlığı çok daha fazla olduğunu anlamak zor değildir. Bu nedenle sabır konusunu İman ve İslam çerçevesinde tefekkür edip ‘sabır’ kavramını doğru şekilde anlamaya, Ümmet-i Muhammed olarak, sorumluluk bilincimizi diri tutmayı ve hatırlamaya ihtiyacımız var. Doğru bir sabır anlayışı içinde başvurmamız gereken kaynaklar Kur’an-ı Kerim ve sünnettir.
Müslüman’ın hayatında sabır gerektiren konular çok çeşitli ve oldukça kapsayıcıdır. Bu yüzden sabrın hayatımızdaki yeri önemlidir. Yusuf el Karadavi (rehimehullah) Kur’an’da sabır alanlarını;
Küçüklükten bu yana ezbere saydığımız iman ve İslam’ın şartlarının her birinin yerine getirilmesi de aslında sabır gerektiren noktalardır. Örneğin meleklere iman sözde kalmış bir itiraf değil aynı zamanda hayatımıza yansıması gereken yani hayatın en içinde yer alan imani meseledir.
Hepimiz dünyaya imtihan için geldiğimizi dilimizle itiraf ediyoruz, Allah azze ve celle en sevdiği kulları olan peygamberlerini dahi imtihandan geçirmiştir. Peki imtihan neden gereklidir?
İnsanlar, "İnandık" demekle imtihan edilmeden bırakılacaklarını mı zannederler.
Andolsun, biz onlardan öncekileri de imtihan etmiştik. Allah, doğru söyleyenleri de mutlaka bilir, yalancıları da mutlaka bilir. (29. Ankebut suresi, 2-3. Ayetleri)
Müminler arasında varlığını sürdüren fakat imanı kalbinde taşımayan, pamuk ipliğine bağlı bir iman ile yaşayan kişilerin samimiyeti zor günlerde yani imtihan noktalarında ortaya çıkar.
RABB, terbiye eden demektir. Allah azze ve celle’nin Rabb, bizim de kul olduğumuzu kabul etmek, O’nun işleri ve insanları terbiye ettiğini kabul etmektir.
Kulun terbiye edilmeye, temizlenmeye ve olgunlaşmaya muhtaçlığını kabul etmiş oluruz ki imtihanlar ilk olarak kula acizliğini tattırır ve öğretir.
Mümin günahtan arındırılmış melekler gibi değildir. Hayatında doğru karşıladığı her imtihan, ya günahlarını örter yada kulluk derecesini arttırır. İmtihanlar doğru okunduğunda O’nun rahmetinden kaynaklandığı anlaşılır.
Anlaşılması gereken bir nokta varki; El-Hakim olan Allah azze ve celle’nin imtihanları, boş bir bekleyişe sığdırılmamalıdır. Doğru sabır anlayışını Kur’an ve Sünnetten alarak, Yakup Aleyhisselam gibi insanlığımızdan kaynaklanan her türlü hüzün karşısında El-Hakim olandan razı olarak ‘güzel sabır’ hali taşınmalıdır.
Şuurlu sabır, müminin en yüce ahlaki özelliklerinden biridir. Kur’an kıssalarından bunu anlamak mümkündür. Kur’an-ı Kerim’de anlatılan peygamber kıssalarında ortak noktada mutlaka sabır vardır. Hz. Eyyüp, Hz. Yakup, Hz. Yusuf, kurbanlık olarak Hz. İsmail (aleyhimüsselam)… Her bir kıssada ilk muhatap peygamber Aleyhisselam olmakla birlikte tüm müminlere bu örneklerle sabır tavsiye edilir.
(Ey Muhammed!) Sana vahyolunana uy ve Allah hükmünü verinceye kadar sabret. O, hüküm verenlerin en hayırlısıdır. (10. Yunus suresi, 109. ayet)
Böylece, sizler insanlara birer şahit (ve örnek) olasınız ve Peygamber de size bir şahit (ve örnek) olsun diye sizi orta bir ümmet yaptık. (2. Bakara suresi, 143. Ayet)
Ümmet olarak sadece Müslümanlara değil insanlığa dair sorumluluğumuz, şahitliğimiz ve örnekliğimiz olmalıdır. Bu bilince sahip olmak da bu bilinci korumak da ancak sabırla mümkündür.
Bu ümmet hayali değil, Allah azze ve celle’nin kelamıyla ortaya konmuş bir hakikattir. Bu hakikati üzerimize almaya aday insanlar olarak aşırı olan uçlarda değil itidali kaybetmeden yaşamak için de sabrı kuşanmak kaçınılmazdır. Mutedil bireyler itidalli ümmeti oluşturur. Birey olarak sabır alanlarında sürekli eğitim kaçınılmazdır.
Allah'a ve Resul'üne itaat edin. Birbirinizle çekişmeyin. Sonra zaafa düşüp zayıflarsınız. Sabredin. Kuşkusuz Allah, sabredenlerle beraberdir. (Enfal Suresi, 46. Ayet)
Sabır ile beraber okunması gereken kavramlardan birkaçı;
Sabır ve tevekkül birlikteliği; maksatlara ulaşma yolunda karşılaşılan zorluk ve yüklenen sorumluluklara karşı ‘sabır’ tutumu ve tüm gayretler sonrasında her bir işin sonucunun sahibi olan Rabbe güvenmek yani ‘tevekkül etmek’. Bu birliktelik sağlandığında, her sonucun bir hayır olduğu bilinciyle sonu ahiret olan bu yolda devam etmekten vazgeçmeyerek sebat üzere ilerlemek mümkün olur. Çünkü kuldan istenen samimi ve bıkmayan bir çabadır, sonuç ise Allah azze celle’ nin elindedir. Bu durumda kurtuluşa götüren; ihlas, çaba ve gayret ile yürütülen süreçtir.
Sebat, sabrı tamamlayan bir özelliktir. Aynı zamanda da sebat için de sabır halinin sürekliliği gerekir. Bir nevi birbiri için gerekli olan iki kavram gibidir. İnsan aceleci bir tabiatta yaratılmıştır bizden bunun eğitimi istenmektedir. Yani sabır eğitimi gündemimizde olması gereken konulardandır.
Her şey yolundayken ve imkanlar müsaitken daha sonra şartlar zorlaştığında ve işler değiştiğine gerisin geri dönüp bir vazgeçişle sonuçlanmaması için yani sebat edebilmek için, asıl gayenin ne olduğu, bu yoldaki varlığı sorgularken nasıl sorusundan önce neden sorusuna samimi bir şekilde cevap verilmesi gerekir. Bireysel olarak neden sorusuna verdiğimiz cevaplar sebat edebilmek için kurduğumuz güçlü bağı ortaya koyar. Bu bağ ibadet, cihad, sosyal hayat aslında hayatımızın her anını kuşatan kulluğumuzdaki ihlastır.
"Her amelin bir coşkusu/canlılığı vardır ve her coşkunun ardından bir durgunluk olacaktır. Kimin durgunluğu benim sünnetim üzere olursa kurtuluşa ermiştir, durgunluğu Sünnete uygun değilse, helak olur."
Çalışma, ibadet, gayret, sevgi, buğz ve diğer şeyler gibi her amelin "bir yoğunluk dönemi" vardır; yani başlangıçta hareketlilik, yoğunluk, şevk ve arzu vardır. “Ve her yoğunluk döneminin sonunda bir zaaf, uyuşukluk ve durgunluk dönemi vardır. Bu yüzden ibadet eden kişi önce ibadette aşırıya kaçar, sonra yoğunluğu azalır ve azmi zayıflar. “Kimin hareketsizlik ve zaaf dönemi benim sünnetim üzere ise, o zaman hidayete ermiştir.” Peygamber Efendimiz ’in (s.a.v.) sünneti, itidal ve orta yol, Allah’a karşı sebat ve ihlas ile gösteriş ve şandan uzak olmaktır. “Kim de bundan başka bir yolda ise helak olmuştur.” Zira kim onun (s.a.v.) hidayetinden başka bir yola uyarsa, o helak olanlardandır. [3]
Sebat sadece yoğun bir çaba değil itidal gözetilmiş, duraklama olsa da, ilerlemeyi (yani duraklamasını sünnete uydurması sebebiyle doğru yolda kalmayı) devam ettiren çabadır. Aynı zamanda yoğun çaba ile acelecilik birbirine karıştırılmamalıdır.
Andolsun, içinizden, cihad edenleri ve sabredenleri belirleyinceye ve durumlarınızı ortaya koyuncaya kadar sizi deneyeceğiz. (47. Muhammed suresi, 31. Ayet)
Cihadda emirdir, sabır da emirdir. Enfal suresi 15-16. ayeti kerimelerden öğreniyoruz ki cihaddan (savaş anından) kaçan Allah'ın öfkesine uğramış olur, onun varacağı yer cehennemdir. O kötü sondan sakınmak için sabır ve cihad birlikteliği sağlanmalıdır.
Yusuf el-Karadavi, Müslüman Kardeşlerin (Ihvanü’l Müslimin), gönüllerine yerleştirmek istediği güzel hasletleri sayarken ilk sıraya sabrı koymuştur. [5] Davet ve cihad yolunun uzun olması yoldaki sıkıntıların ve engellerin korkutucu çokluğu sebebiyle de sabır eğitimi kaçınılmaz olmaktadır. Bu yüzden cihad meydanındaki mücahitlerin duası şu şekilde olmuştur;
رَبَّنَٓا اَفْرِغْ عَلَيْنَا صَبْراً وَثَبِّتْ اَقْدَامَنَا وَانْصُرْنَا عَلَى
“Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır, ayaklarımızı sağlam bastır ve şu kafir kavme karşı bize yardım et.” (2. Bakara suresi, 250. ayet)
Dua başlı başına bir ibadettir. Sabır konusunda da elbette dua etmeye ve sabır halini Allah azze ve celle’nin fazlından ve ihsanında istemeye mecburuz.
Dinimizin sabra verdiği önemi Kur’an’da sık sık zikredilmesinden (yaklaşık 100 kere) anlayabiliriz. Fakat şu iki ayeti kerime belki de motivasyon kaynağımız olabilir.
O’nunla beraberliği bulan, hangi beraberliğin özlemini duyar, hangi yalnızlığı tadar!
Her şey, önce idrak etmekle başlar. Sabrın hayatımızdaki kuşatıcı ve şekillendirici rolü fark edildiğinde, sabrı bir eğitim ve gelişim gündemi olarak ele almak mümkün olur.
Bu konudaki ciddiyetimizi de gayemiz belirler, gaye ne kadar büyükse sabırlı ve şuurlu bir şahsiyete ihtiyaç o kadar artar.
[1] |
S. El-Halebi, Misalli Ansiklopedik Kur'an Sözlüğü, cilt 2, İstanbul: Ketebe Yayınları, 2024. |
[2] |
M. Doğan, Sabır Psikolojisi, İstanbul: Çamlıca Yayınları, 2016, pp. 67-99. |
[3] |
Y. El-Karadavi, Kur'an'da Sabır, İstanbul: Nida Yayıncılık, 2022, pp. 57-81. |
[4] |
Dorar.net, «Şerh Hadis no:121322,» Eylül 2025. [Çevrimiçi]. Available: https://dorar.net/hadith/sharh/121322. |
[5] |
Y. El-Karadavi, Hasan el Benna Düşüncesinde Eğitim, İstabul: Nida Yayıncılık, 2019, p. 45. |
Bu şiir, takipçimiz Büşra IRMAK tarafından kaleme alınmıştır.
Bu yazı, takipçimiz "Marka Kobiler" tarafından kaleme alınmıştır.
Bu yazı, takipçimiz "K. Sümeyye SANCAK" tarafından kaleme alınmıştır.